Adım Aşk Olsun Sen’den Başkasında Yok Olmak İçin
Zahmetin neferi oldum ve gönlüm gelen geçene bir kuyu… Sermayem aşk ve elde ettiğim koca bir yokluk… Hakikat pazarında ellerim bağlı, kalbim yüzüme perdeli, gözlerimde mavi ölümden kalma bir can sızısı… Kelamım ah, varlığım libasa ölçülemeyecek kadar fani… Kal demek yok aşkımda… Asrın üç harflik hali mevcut satırlarımda… Devamı mecruh, özü bela… Şimale yelken açan, dost kapısına dayanan kör bir bedevi çehresindeyim. Gören gönül, işiten ruhum, hisseden solumda bir et parçası ve tek bilen O!
Elde edileni büyütmek, beslemek ve çoğaltmak için gönül gönül dolaştım. Varlık âlemi yalan ve yokluk âleminde yaşamak için sürgün edilmeliydi kalp… Demlenmeye ramak kala, bir el uzantısı kadar yakınsa yar, bir adım geriye kaçmalıydı âşık… Ulaşılmamalı varlığa; yoklukta var olmak adına… Ve ben Züleyha cesaretinde değil Yusuf edebinde olmak istedim… Bir gömlek değildi, yanışın ve yanılışın doruklarına çıkan dua hükmü vardı bu aşkın ispatı… Nil suları berrak görünse de kimsenin bilmediği, idam edilmiş aşkların kan kokusu ne çok sinmiştir üzerine… Gözlerinde matem büyüyen Yakup gibi hasretti Yusuf kokusuna… Düşlere uzandı, güzelliğine gark olmak için… A’ma oldu Nil bile; Yusuf’u o zindanda görmemek için…
Ebediyetten süzülen damlaydın gönlümde… Yüzün yabancı ve bakışın mahrem… Ah Rayiha! Evimi, ocağımı bölük bölük kuşatmak, naralarına kulak tıkayıp gecemi kundaklamayı isteyişini ve nereye göçtüğünü anlayamadım… Rüyalarımda adın, sanın yoktu… Kimliğini ben hiç görmemiştim ki! Neden seni tanımamı, içine dolmamı, kayıp geçmişimi ifşa edip yeniden doğmamı istedin? Anlayamadım… Anlatamadın bana benimle yaşanan bir aşk’a susuz olduğunu…
İbrahim’i yangınlarda yanmak bir can işleviydi oysa kayıp şehirlerin meydanlarında. Günahların kursağındaydı sicilim. Dimağımda kuru gürültülerden bozma şekilsiz bir “sus” büyürdü. Sen umuda köprüler kurarak geçmek isterdin içimden…
Rayiha kalk! Bir mum ışığında demle gözlerimdeki korkulu bakışları. Besmelesiz yattığım uykuların kâbuslarında kalan cüz zam suret senin mi? Tanıyamıyorum hazan değmiş saçlarını… Kor alevler dökülüyor sanki omuzlarına! Tenime değen bu soğuk rüzgâr, bu yalın sessizlik… Yo hayır! Senin düzenine aykırıdır yalpalanmış belirsizlik… Geçtiğin yerlerde izin derin olur kalbindeki aşkın ağırlığından ve sen zincirleri kırmadan çıkamazsın içimdeki boşluktan…
Tanımıyorum seni of! Tanıtmıyorsun ki kendini… Önce hiç ummadığım bir anda geldin… Görüşüme aykırı duruşunla kaldın belliğimde… Sus/tuk yalnızca… Tutsaktık alnımızdaki Kader yazgısına… Bihaberdim perçemi kalbime saplanmış aşkından… Ezgisi hiç duyulmamıştı ve belki duyulmayacaktı da…
Ölüşümü sakladım zulamda sen ecelim oldun… Ey sinemi zerre varlığına yaklaştırmayan! Ben yaşamak için değil yok/sul/laşmak için istedim aşkını… Sermayem aşk…Veren O, alan O…Sen niye giriyorsun aramıza?Niye geliyorsun, niye gidiyorsun?
Ah Rayiha! Bekleme benden daha fazla susuş… Tükettim varlığını… Viran oldu bağlarım… Çöl topraklarında ararım şimdi kaybettiğim gözyaşlarımı… İsteme, bekleme benden aşk adına, yırtılır sırtımda sevgisizliğin… Dayanamazsın benim vurgunlarıma Rayiha! Ömrümü aşk’a adadım ve ete kemiğe büründüm ben… Toprak çürütmez, ölüm öldürmez bu bedeni! Öyle bir varlık tükettim ki yoksullaşmak için, öyle Aşk sermayesi topladım ki sonsuzlukta Aşk olarak anılmak için sen benim yangınımda yanamazsın… Eriyemezsin mum gibi… Ben ki eridim kendi ateşimle AŞK diye dirilmek için… Büyüdü, büyüdü, büyüdü… Dağılan parçalarım esen rüzgârlarla savruldu… Kentler boyu savruldu küllerim bir yangının ortasına düşebilmek için… Düştü ve bir ben daha büyüdü yoksullaşmak adına… Her yer Aşk oldu, her yer Aşk koktu Rayiha!
Şimdi sen tanıtmaz mısın kendini? Cemresine zırh olmuş kalbime düşürmez misin aşkını? Çölümde Kays, kuyumda Yusuf, sabrımda Eyyüb, yangınımda İbrahim, göğümde yıldız, ufkumda güneş, denizimde derya, gözümden akan damla olmaz mısın?…
Leyla’da kaybolmak isteyen, Züleyha’nın elini kanatıp bıçak darbesinde Aşk sezinen, ölümün beyaz güzelliğini tenine değdiren, musallaya pamuk ipliklerle örtüler örten…
Sen şimdi istemez misin hala, Yaradan’a olan Aşk’ı omuzlarına şal yapmış, beyaz kefeninde gül kokularıyla, yüzü ay gibi parlak, secdesinden alnı nurla bezenmiş, gönlü huzurda olmak için cansız kalmış bir maşuk olmak? Meleklerin ellerine emanet edilmiş bir tabutun içinde Mevla’ya uçmak istemez misin?
Ben istiyorum ey yar! Öyle bir aşk, öyle bir yanmak, öyle bir kavrulmak istiyorum ki işte böylesi O’na kavuşmak ve fani bedenden soyutlanıp gerçek bir Aşk olmak…
Benim adım Aşk olsun Ey Sevgili!
Sende doğmak, senden gönüllere ulaşmak, sende Sen olmak için benim adım Aşk olsun!
Bir düşün ardında değil, bir hayalin peşinde değil bir gerçeğin umudundayım ey Sevgili!
Sermayem aşk elde ettiğim koca bir yokluksa, benim adım da aşk olsun; ki Sen’den başka herkeste yok olmak için…
Zehra Öner
(50)
Zehra mükemmel bir yazı . Bizimle paylaştığın için çok teşekkür ederim. Allah devamını getirir inşallah. Bizleri senden ve bu yazılardan mahrum etme.
“Allah devamını yazdırsın.” Tek isteğim bu…
İnşallah ben bu siteden bu paylaşımları size sunmaktan mahrum olmam.Teşekkür ederim bana bu şansı verdiğin için Ömer..Var Ol Her Daim…